Kanunları yayımlama yetkisi kime aittir ?

Arda

New member
Kanunları Yayımlama Yetkisi Kime Aittir? Kültürler Arası Bir Perspektiften Güç, Otorite ve Meşruiyet Üzerine

Bir gün arkadaşlarımla kahve içerken birimizin ağzından şu cümle çıktı: “Kanunları kim yayımlıyor, yani kim ‘artık bu geçerlidir’ diyor?” O an fark ettim ki hepimiz yasaların yapıldığını biliyoruz ama yasaların yürürlüğe girmesini sağlayan gücün tam olarak kimde olduğunu hiç sorgulamamışız. Bu konu, sadece hukukun teknik bir detayı değil; toplumların otoriteye, güce ve meşruiyete bakışını da yansıtan kültürel bir aynadır.

---

Yetki Meselesi: Gücün Yasallıktan Meşruiyete Dönüşümü

Kanunları yayımlama yetkisi, yalnızca bir imza veya resmi gazetede duyuru yapmakla ilgili değildir; bu yetki, devletin kimin adına konuştuğunu gösterir. Türkiye’de Anayasa’ya göre kanunları yayımlama yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, TBMM tarafından kabul edilen kanunları on beş gün içinde yayımlar ya da bir kez daha görüşülmek üzere Meclis’e geri gönderir.

Bu süreç, aslında yürütme ile yasama arasındaki dengedir. Ancak bu denge her kültürde ve siyasi sistemde farklı şekillerde kurulur. Örneğin, Fransa’da “Journal Officiel de la République Française”de yayımlanan kanunlar cumhurbaşkanı tarafından onaylanırken, İngiltere’de “Royal Assent” yani Kraliyet Onayı olmadan hiçbir yasa yürürlüğe giremez.

Dolayısıyla “kanunları kim yayımlar?” sorusu, aslında “gücü kim meşrulaştırır?” sorusuyla eşdeğerdir. Bu, hukukla siyasetin, geleneğin ve toplumsal inancın kesişim noktasıdır.

---

Batı Kültürlerinde Yayımlama Yetkisi: Otorite mi, Sembol mü?

Batı toplumlarında yasa yayımlama yetkisi çoğu zaman sembolik bir otorite tarafından kullanılır. Örneğin, Birleşik Krallık’ta kral ya da kraliçe, parlamentonun kabul ettiği yasaları imzalar ama bu imza tamamen semboliktir; fiilen yasayı yayımlayan yürütme organıdır. Almanya’da ise Federal Başkan, yasaların Anayasa’ya uygunluğunu kontrol ettikten sonra yayımlar; eğer aykırılık görürse geri gönderebilir.

Bu örnekler, Batı demokrasilerinde meşruiyetin ritüelleştirildiğini gösterir. Hukuk sisteminin işleyişi kadar, halkın gözünde “devletin sözünün geçerli olması” da önemlidir. Bu, Max Weber’in tanımıyla “yasal-rasyonel otorite”dir —yani iktidar, gelenekten değil, yasaların belirlediği usullerden meşruiyet kazanır.

---

Doğu Toplumlarında Yayımlama Yetkisi: Devletin Baba Rolü

Doğu toplumlarında ise yasa yayımlama, çoğu zaman bir otorite gösterisidir. Özellikle tarih boyunca Asya ve Ortadoğu devletlerinde yasaları ilan eden kişi aynı zamanda “devletin simgesi” olmuştur. Çin’de İmparator’un “Edict” (ferman) yayımlama gücü kutsal sayılırdı; Osmanlı’da ise padişahın “ferman-ı hümayun”u hem yürütme hem de yasama işlevi taşırdı.

Bu geleneğin günümüze yansımalarını da görebiliyoruz. Örneğin, bazı Ortadoğu ülkelerinde yasa yayımlama yetkisi hâlâ doğrudan devlet başkanında toplanmıştır. Bu durum, halkın gözünde “devlet baba” figürünü sürdürür; kanunlar yalnızca meclisin değil, “koruyucu otoritenin” onayıyla anlam kazanır.

Bu kültürel yaklaşım, modern demokrasilerde tartışmalı bir konudur: Yasa kimin için yapılır — halk için mi, devleti temsil eden kişi için mi?

---

Toplumsal Cinsiyet ve Gücün Temsili: Kadınların Empatisi, Erkeklerin Stratejisi

Kanun yayımlama yetkisi, tarih boyunca çoğunlukla erkek egemen bir alan olmuştur. Ancak günümüzde kadın liderlerin artması, yasaların yayımlanış biçimine de yeni bir ton kazandırmıştır. Kadın liderler genellikle kanun süreçlerine “toplumsal etki” ve “insan odaklılık” perspektifinden yaklaşmaktadır.

Örneğin, Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern döneminde yasaların yayımlanması yalnızca yasal bir eylem değil, toplumsal bir diyalog olarak görülmüştür. Ardern, çocuk hakları, çevre koruma ve eşitlik konularında yayımlanan yasaları topluma açıklarken “duyarlılık dili” kullanmıştır.

Erkek liderler ise genellikle stratejik yönü ön planda tutar; yasaların devlet gücü, ekonomik denge veya güvenlik üzerindeki etkilerini vurgular. Bu farklılık, cinsiyet temelli bir klişe değil; toplumsal rollerin kültürel yansımalarıdır. Asıl mesele, her iki yaklaşımın dengelenebilmesidir. Yasa, hem adaletin stratejik dengesini hem de toplumun vicdani sesini taşıyabilmelidir.

---

Kültürel Çeşitlilik ve Meşruiyetin Yansımaları

Farklı kültürlerde yasa yayımlama süreçleri, toplumların tarihsel hafızalarıyla doğrudan bağlantılıdır.

- ABD’de yasalar başkan tarafından imzalanarak yürürlüğe girer, ancak Kongre’nin denetimi güçlüdür. Bu, bireysel özgürlükler kültürünün yansımasıdır.

- Japonya’da imparatorun yasaları onaylaması semboliktir; gerçek gücü hükümet kullanır. Bu, toplumsal uyumun (wa) öncelendiği bir kültürel değer sisteminin sonucudur.

- Afrika’daki bazı ülkelerde ise yasa yayımlama yetkisi geleneksel liderlerle paylaşılır; kabile konseyleri hâlâ halk nezdinde meşruiyet kaynağıdır.

Bu çeşitlilik, tek bir “doğru model” olmadığını gösterir. Kanunların yayımlanma biçimi, her toplumun adalet anlayışıyla yakından ilişkilidir. Bazı toplumlar için adalet, devletin otoritesinde; bazıları içinse halkın katılımında şekillenir.

---

Geleceğe Bakış: Dijitalleşme, Şeffaflık ve Küresel Etkileşim

Gelecekte yasa yayımlama süreçleri dijitalleşmenin etkisiyle daha şeffaf hale gelecektir. Estonya örneğinde olduğu gibi, “e-devlet” sistemleriyle yasalar elektronik ortamda anında yayımlanabilmekte, vatandaşlar değişiklikleri gerçek zamanlı takip edebilmektedir.

Ancak bu durum yeni sorular da doğuruyor:

- Dijital yasalar çağında “resmiyet” kavramı nasıl tanımlanacak?

- Yapay zekâ destekli sistemler, yasaların yayımlanmasında rol oynayabilir mi?

- Meşruiyetin kaynağı yine devlet mi olacak, yoksa toplumsal uzlaşı mı?

Bu sorular, modern demokrasilerin geleceğinde hukukun yalnızca “yazılı” değil, “katılımcı” bir süreç haline geleceğini düşündürüyor.

---

Sonuç: Kanunları Yayımlamak, Toplumu Yeniden Tanımlamaktır

Kanunları yayımlama yetkisi teknik bir işlem gibi görünse de, aslında toplumun kim tarafından yönetildiği ve neye inanıldığı sorusunun cevabıdır. Bu yetki, bir toplumun adalet, güç ve sorumluluk anlayışını yansıtır.

Kimi ülkede bir imparatorun, kimi yerde bir cumhurbaşkanının, başka bir yerde bir meclisin elindedir — ama özünde her biri aynı amacı taşır: toplumsal düzeni meşrulaştırmak.

Belki de asıl önemli soru şudur:

Kanunları kim yayımlıyor değil, o kanunlar kimin sesiyle konuşuyor?

Bu soruya verilen cevap, her toplumun vicdanını yansıtır.
 
Üst